General

Promosaik Memduh Kuzay röportajı


Değerli okurlarımız,
Yaşamımız da sanatın anlamı
hepinizin bildiği gibi oldukça fazla. Sanat ruhun aynasıdır, dinler ve
kültürler arası kimliğimizin diğer insanlarla diyaloğumuzdaki ifadedir.
Estetiğin bilindiği gibi
İslam kültüründeki yeri oldukça önemlidir. Hazreti Muhammet bir hadisinde şöyle
der: “Allah güzeldir ve güzelliği sever”.
Beyoğlu’nun rengarenk bir
sokağında lüks bir otelin lobisinde karşılaştık sanatçı Memduh Kuzay’ın yaklaşık
20 eserinin sergisiyle. İstanbul‘da yaşayan 58 yaşındaki Memduh Kuzay şimdiye
dek fırçaları ile 10.000 eser yaratmış. 
Aygun Uzunlar: Promosaik
e.V. için sanat insanlığın konuştuğu kültürleri ve dinleri birleştirebilen
evrensel bir iletişim aracıdır. Siz nasıl düşünüyorsunuz?
Memduh Kuzay: Sanat, bütün yelpazesiyle
insan içindir, evrenseldir. İnsanlığın ortak noktalarını taşımayan, yöresel, bölgesel
ve sığ bir yaklaşım, evrensellik hedefinden uzaklaştırır. Bunun yanı sıra
yaşanılan kültürü evrensel dil ile anlatarak o ortak hedefe gitmek gerekir. İnsanlığın
ortak olan kavramları, kültür ve din için en doğru köprünün sanat olduğunu
bilmemek, cehalet in kendisi olur. Dinleri birleştirmek tüm insanlığa verilecek
en büyük hediye olurdu sanat aracılığı ile. Ancak sanatı yok sayan, tamamen
karşı duran ve içinde sanatla ilgili pek bir şey barındırmayan, var olanı da
yok sayan bazı dinler için biz sanatçıların çok uğraşması gerekiyor. Dinlerin kutsal
mekânlarında gerek mimarisi ve gerekse iç görselliğinde, sanat eserleri ile
insanlık buluşursa, ilk köprü kurulmuş demektir. Ancak bazı dinler bir şeylere
ortak olmak bir tarafa, binlerce yıllık var olanlarını da imha ediyorlar. Bu gerçek
karşısında kişisel olarak şunu söyleyebilirim, “evet sanat insanlığın
konuştuğu, kültürleri ve dinleri birleştiren en iyi mozaiktir. Ancak doğru
olanları…








Aygun Uzunlar: Sizi sanatçı olmaya teşvik
eden neydi?
Memduh Kuzay: Benim sanatçı olmama doğa öncelikle
karar vermiş, çünkü bu doğuştan yüklenilmiş bir program gibi. Ben Kafkas
göçmeni bir aileden geliyorum, aslında göç etmemişler, topraklarından zorla
kovulmuşlar ve onlarda yağmurdan kaçarken dolu ya yakalanıp Osmanlı’ya
gelmişler. 5-6 yaşlarımda, kağıt kalem imkanları yokken, beyaz badanalı köy
evlerine keşfettiğim kömürle birlikte, ay ışığının olduğu geceler gizlice o ev
duvarlarına bazı resimler çizerdim. Yakalanmam uzun sürmedi ancak şanslıydım. Terkedilmiş
bir köy evinin büyükçe odasını keşfetmiştim ve bu defa sivri bir taş ile beyaz
badanayı kazıyarak (alttan kahverengi sıva çıkardı) resim yapmaya devam ettim
ve o odanın tüm duvarlarını resimleyerek adını “Dünya Haritası” koymuştum. Sonra
kil çamurunu keşfettim ve çevremdeki canlıların ( at, inek, koyun, kuş vs.)
heykellerini yapmaya başladım, yaptığım at heykellerine, söğüt dalından
yaptığım arabayı da ekleyerek aynı zamanda oyuncak sahibi oluyordum. İlk okul
öğretmenimiz bizi kır gezisine götürmüştü. Oysa zaten kırda yaşıyorduk. Tek fark
o gün piknik yiyeceklerimizin oluşuydu. Derin bir vadiye bakan tepede kamp
kurduk ve öğretmenimiz bize resim yaptıracağını söyledi, konu olarak tayyare (uçak)
resmi yapmamızı istedi. O zamanlar adına tayyare denilen olan uçağı hiçbirimiz
görmemiştik, kimse ne olduğunu da bilmiyordu. Çünkü köyümüzde gördüğümüz tek
modern araç, köy muhtarlığına yılda birkaç kez gelen, önünde Jeep yazılı koyu
yeşil renkli arabaydı. Ancak ben, zaman zaman gökyüzünde, arkasında ince beyaz
bir bulut bırakıp giden o gördüğüm şeylerin tayyare olduğunu anlamıştım ve
hayal ettiğim şekilde resmi yaptığımda öğretmen bana kızgın bir şekilde “ulan
sen ne zaman gidip bu tayyareleri gördün” diye azarlamıştı. O yaptığım tayyare
benim ilk sanat eserimdi. Doğru programlanmışsanız, sanatçı olma teşviklerinin
tamamı içinizdedir.
Aygun Uzunlar: ABD’de elde ettiğiniz
tecrübelerden hangilerini anavatana getirdiniz?
Memduh Kuzay: ABD de edindiğim en önemli
tecrübe “Kimseye benzememek”. Sanat, yeni şeyler yaratıldıkça ileri doğru yol
alır. Aynı şeyleri tekrarlamak, birilerini kopya etmek geri kalmışlığın fotoğrafıdır.
Parmak izi kadar farklı olmak ve özgün bir dil geliştirmek, evrensel sanat
platformunda yer alabilme yoludur. ABD bana bu gerçeği gösterdi ve ben bu yolda
10 bin üzerinde eser ürettim. Bu eserlerimin tamamı koleksiyonlardadır. Ülkeme
bu orijinalliği taşıdığıma inanıyorum.
Aygun Uzunlar: İstanbul
çalışmalarınızda uyguladığınız en estetik semboller hangileridir?
Memduh Kuzay: İstanbul benim için Sur içi
ve Boğaz’dır. Onun dışında kalan tüm bölgeler ilkel köy gibidir. Panoramik İstanbul
silueti, camiler, camiler ve yine camilerden oluşuyor ( kız kulesi ve galata
kulesi dışında), hatta camiye çevrilmeye çalışılan o muhteşem Aya Sofya bile etrafındaki
minarelerle cami gibi görülüyor dışardan. Bu semboller dışında birde İstanbul’un
yaşayan simgeleri vardır. Hayal ettiğim Mevlana’nın semazenleri, barbarlığın
hiç saydığı zayıf, bakımsız sokak kedi ve köpekleri, martıları ve insanıyla. İstanbul
resimlerim bu estetik sembollerle oluşuyor.






Aygun Uzunlar: Çalışmalarınızda
sık sık kullandığınız “at” hangi anlamı teşkil ediyor?
Memduh Kuzay: Benim kökenim Çerkez, bizim
kültürümüz devşirme kültürü değildir, kendi özelliğimiz ile doğan ve binlerce
yıldır kendini koruyan bir yapıdadır. At binlerce yıllık kültür yaşamımızın
içinde olan, yaşayan ve yaşayacak bir varlıktır. Ben doğduğum Çerkez köyümüzde
atı olmayan aile hatırlamam. Çerkezler için at kutsaldır ve ben çocuk yaşta
atları tanıdım, onların sırtında yelelerine yapışıp, gözlerim yaşarana kadar uçururlardı
beni adeta. İlkel kültürlerde öküz varken, uygar kültürlerde at ön plandadır.
Ayrıca doğanın yarattığı, estetiği en güzelidir at. AT dışında ayakta ölen kaç
canlı vardır? Asalet, estetik ve Çerkez kültürümüzdeki önemi, sanatımdaki at’ın
anlamını oluşturuyor.








Aygun Uzunlar: Sanat ile bir kente nasıl ulaşabilirsiniz, onu
nasıl temsil edebilirsiniz?
Memduh Kuzay: İnsanlığın ortak köprüsü
kuşkusuz ki sanat ’tır. Sanatçının beslendiği birçok konu var. Bunlar gerek
yaşanılan coğrafya, gerek ülke, gerekse kenttir. Kent yaşamı genel olarak entelektüel
çevrenin var olduğu yerlerdir, yapılan sanatsal eylemlerin anlaşılırlık şansı
kent yaşamındaki yerini daha iyi belirliyor, dolayısıyla buda sizin
ulaşacağınız yolu kısaltıyor. Daha doğrusu mücadele alanınız biraz daha netleşiyor.
Burada kendi çığlığınızı atmaya başlıyorsunuz. Bu o kentin tarihi ve mimari
dokusunu yeniden plastik özgün dille anlatmaktan tutun, yaptığınız ve
evrenselliği hedeflediğiniz bir ideal ile çok çalışmak ve çok üretmek gerçeğini
ortaya koyduğunuzda sanırım yaşadığınız kenti en iyi temsil ediyorsunuzdur. Bunun
tek bir yolu yok!
Ben 58 yaşındayım. Onbin üzeri resim yaptım, ülkem ve tüm dünya ülkelerindeki
eserlerimden bahsediyorum ve bunların tamamı tuval üzeri resimlerdir. Çok
çalışmanın ve çok üretmenin yanlış sayıldığı bir ülkede yaşıyorum. Tembel olma
yeteneğim yok. Ve inadına bu sığ eleştirilere rağmen yine çok çalışıp çok
üretmeye devam ederek yaşadığım kenti özgün sanatçı kimliğimle temsil etmeye
devam edeceğim.